Bugünkü yazımızın konusu çoğumuzun merak ettiğini düşündüğümüz bir konu: mimarların evleri. Mimarlık ortamında, mimarların kendileri için tasarladıkları evler her zaman ayrı bir merak konusu olmuştur. Bu merakı doğuran en önemli şey de mimari konusunda uzmanlaşan mimarların nasıl bir mekanda yaşadığını öğrenme isteğidir. Meslek yaşamları boyunca değişik kültür ve birikimde müşterilerle çalışan mimarlar inşa ettikleri yapılarda elbette ki müşterilerinin düşünce ve beğenilerine önem vermek zorundalar. Yani tamamen kendilerini yansıtamazlar. Ancak mimarların evleri, onların tasarım kimliğini ve yaşam felsefesini en yalın haliyle gösterir. Ayrıca mimarlar kendilerine tasarladıkları evler ve müşterilerine tasarladıkları evler arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları inceleyerek mimari anlayışları hakkında çıkarımlar yapabilir. Bu yazımızda da dünyaca ünlü mimarların evlerine yakından bakalım.
Thomas Jefferson
18.yy a kadar “mimarın kendi evi” kavramı henüz ortaya çıkmamıştır. Bu bağlamda ilk örnek Thomas Jefferson tarafından Virginia’da inşa edilen Monticello evidir. Amerikan mimari tarihini zenginleştiren bu evin tasarımına Thomas Jefferson, hayranlık duyduğu Roma mimarisini yansıtmıştır.
Jefferson evi hakkındaki duygularını şu şekilde ifade etmiştir:
‘Burada yaşıyor olmaktan dolayı çok mutluyum ve bütün dileklerim burada gerçekleşti. Umut ediyorum ki artık günlerim Monticello’da sonlanacak.’
Thomas Jefferson
John Soane
Kariyeri İngiltere’de modern mimarlığın doğuşuna referans veren Soane, geçmişi yeniden canlandırmaktan ziyade halihazırda bulunan bir mimari bilgiyi göz ardı etmeden tasarım yapmaya odaklanmış ve kendi evinde bu düşünce tarzını uygulamıştır. Kullandığı ışık efektleri, kubbe ve ayna fikirleri sonraları birçok mimara ilham kaynağı olmuştur. Bugünlerde müze olarak kullanılan bu ev Britanya’nın en önemli yerlerinden biri olarak ziyaretçilerine kapılarını açmaktadır.
Modernizmin en çok tanınan mimarlarından biri olan Le Corbusier’in 1934 yılından 1966’daki ölümüne kadar yaşamını sürdürdüğü konut yine kendisinin tasarladığı apartmanın en üst iki katını içerir. Üst kattaki atölyesi ünlü mimarlar tarafından her gün düzenli olarak çalışma durağı olarak kullanılmıştır. İçindeki eşyaları da kendi tasarlayan Le Corbusier’ın evinde bugün mimarın çeşitli ülkelerdeki tanıdıklarına hitaben yazdığı mektupları bulunmaktadır.
Ayrıca 1952 yılında Fransa’da bir sanatsever dostu, Le Corbusier ve eşinin çok beğendiği bir alanı onlara hediye eder. Ünlü mimar da bu alana eşine doğum günü hediyesi amacıyla on dakikada bir yazlık kulübe tasarlar. Bu kulübe minimalist tasarımın kendi türünde en ilginç örneklerinden biri olarak kabul görmektedir.
Gehry’nin California’daki evinin yapımında endüstriyel malzemelerin emsalsiz kullanımı dikkat çekmiş ve takdir edilmiştir. Bu ev bir anlamda da mimarın ün kazanmasında büyük rol oynamıştır. En ucuz malzemeler tercih edilmesine rağmen bu malzemelerin değişik şekilde kullanılması ile genel geçer geometrik referanslarla açıklanamayan bir görüntüye sahip olmuştur.
Ünlü mimar kendi evinin önemi ve yaşadığı deneyimi şu şekilde ifade etmiştir:
‘Benim evim farklıydı. Bir evde on farklı, zengin deney yapabilir miyim? Bunu amaçladım. Ön köşedeki pencereyi yaptım, mutfaktan ayrı eski ile yeninin karşılıklı etkileşiminden ayrı olarak araştırmaya koyuldum. Eski evi öyle yapmak istiyordum ki; içeri girdiğinizde eskinin nerede, yeninin nerede olduğu anlaşılmamalıydı. Eğer duvarda kirli bir iz varsa bilinçli olarak yapılıp yapılmadığından emin olamayacaktınız.’
Frank Gehry
Chipperfield, kendi apartman dairesini tasarlamanın, özellikle mimarlık kariyerinin ilk yıllarında müşterileri tarafından sıkça kabul görmeyen fırsatları gerçekleştirme imkanı sunduğunu ifade eder. Geniş bir zemin katı ve bodrum katı daireye dönüştürmesi, İngiliz mimara renovasyon ( yenileme, kırık, hasarlı yapıları geliştirme süreci) projelerinde sürekli olacak bir anlayışı tanımlama şansı vermiştir. Kullandığı malzemelerin tarzları, Japonya’da projeler yaptıran pek çok Japon müşteriyi etkileyen bir estetik de ortaya koymaktadır.
Başarılı mimar, Tokyo’daki evini tasarlarken ilkellik (basitlik anlamında) ile modernlik arasında zor bir denge kurmuştur. Geleneksel Japon konutları konsepti ile hem modern hem geleneksel endüstriyel inşa malzemeleri ve modern mobilya malzemelerinin beraber kullanılması onun evini birbirine zıt ama aynı zamanda birbirini destekleyen ilkellik ve teknoloji kavramlarına ait büyüleyici bir çalışma haline getirmiştir. Ev sadece bir kat yüksekliğindedir ve yatak odasının bir kısmı yeraltında olduğu için tek bir hacim olarak algılanmaktadır.
‘Kavislerin Kraliçesi’ olarak bilinen eğimli, zarif ve bir o kadar da karmaşık tasarımlarıyla ün kazanan Zaha Hadid, bembeyaz ve aydınlık bir eve sahip. Kendisinin yapmadığı ama sonraları tamamen kendisinin değiştirdiği bu alan aslında bir evden çok fütüristik tasarımın (kendi zamanına göre ileriyi öngörebilen, ilerici-modern çizgiler taşıyan) sergilendiği bir galeri havasında.
Ev, çiftlik ve mimarlık atölyelerini içeren kompleks, mimarların evleri kapsamında Wright’ın kırsal Amerikan idealleri ile çağdaş dünyanın verilerini birleştirmeyi öngören Thomas Jefferson’ın inançlarını yansıtır. Mimar inşaata annesi tarafından armağan edilen arsada başlamış, bunu 1914 yılında evlendikten sonra eşi ile yaşamak için genişletmiştir. Ancak kompleks evde çalışan bir uşağın evi ateşe verip eşini ve çocuklarını öldürmesiyle tamamen yeniden inşa edilmiştir. Bu ev doğa-yapı ilişkisinin ilk dışavurumlarından biri olarak nitelenebilir.
Philip Johnson’ın kendisine tasarladığı Cam Evi, savaş sonrası dönemin ilk çarpıcı ürünü sayılmaktadır. Ev, banyosu dışında tamamen cam ve çelik prizmadan ibarettir. 1949 yılında tasarlandıktan sonra, mimar bu evin çevresini konuk evi, kitaplık, kameriye, resim ve heykel galerileri gibi alanlarla kuşatarak tam bir kompleks yapı haline dönüştürmüştür. Hayatının son dönemlerine kadar değişen tüm mimari düşüncelerini bu ev ve çevresinde denemeye devam etmiştir. Ayrıca evin dış mekan ve iç mekan arasında sağlanmış olan süreklilik algısı Johnson’ın sonraki önemli eserlerinde yer almaya devam etmiştir.
Türkiye’den Mimar Evleri Örnekleri
Uluslararası alanda ilk örnekleri 18.yy. da verilmeye başlanan “mimarların evleri” kavramı ülkemizde 20. yy. ın başlarında karşımıza çıkmaya başlamaktadır. Bilinen ilk örnekler, Osmanlı-Türk mimarlığının etkilerinden yararlanarak Birinci Ulusal Mimarlık üslubunun temellerini oluşturan Vedat Tek tarafından verilen 1908 ve 1913 tarihli biri günümüze kadar ulaşan iki evdir. Bu evler dönemin mimari üslubuyla ilgili önemli ipuçları içermektedir. Ulusal mimari ögelerinin kullanılmasının yanı sıra bu ögeler arasında üslubun vazgeçilmez kavramı olan simetri kaygısına önem verilmemiştir.
Bu alanda en çok bilinen örnek ise mimar Sedat Gürel tarafından 1971 yılında inşa edilen ve mimarına uluslararası bir ün kazandıracak olan evdir.
Ülkemizin son yüzyılda yetiştirdiği en ünlü mimarın evi, tasarımcısının olağanüstü yaygınlıktaki mimarlık görüşüne ait bir ipucu içermiyor. Tasarımıyla, o dönemin halkın üst sınıf olarak tanımladığı kentlilerin evlerinin sınırlarını zorlamamakta. Zaten evin içerisinde de ailesinden kalma eşyalara yer veriyor. Türkiye’nin o sıralarda ”mimarların evleri” sorunsalının sebep olduğu o büyük mimari dönüşüme tanıklık etmiyor. Ne yazık ki mimarın vefatından sonra evin içi boşaltılmış, eşyalar satılmış ve tasarım tamamıyla değişmiştir.
Diğer yazılarımıza buradan ulaşabilirsiniz.