İçindekiler

“Ne zamanki Paris’e bahar gelir, yaşayan en mütevazi ölümlü, cennette yaşadığını hisseder.”

– Henry Miller 

Aşkın başkenti olarak ismini altın harflerle akıllara kazımış olan bu şehri anlatmaya kelimeler yetmez elbette. Birçok ünlü destinasyonuyla Paris, yıl içinde çokça turiste ev sahipliği yapmaktadır. Seine Nehri çevresinde kurulmuş olan şehir, Avrupa’nın da göz bebeği, en popüler şehirlerinden birisidir ve yaklaşık olarak 12 milyon nüfusa sahiptir.  

Elbette Paris’in uluslararası ününü kazanmasında UNESCO Dünya Mirası Listesine girmiş olan, çok ünlü ve eşi benzeri bulunmayan tarihi eserlerinin etkisi büyüktür. Paris’in bu üne kavuşmasına artı sağlayan bir diğer faktör de kendine has neoklasik mimari üslubu ve bu üslup çerçevesinde şekillenen moda ve sanatıdır. 

Baktığımız zaman, Dünya üzerinde “Paris” isimiyle anılan 40’a yakın şehir vardır. Üstelik bunların bazıları Panama ve İsveç gibi şehirlerde bulunmaktadır. Ama bizim kadrajımızda bugün, hepimizin ismini çok sık duyduğu ve ziyaret etmek istediği şehirler arasında mutlaka yer alan Fransa’nın ve aşkın başkenti Paris var! 

1) Eyfel Kulesi 

Sadece Paris’in değil, tüm Fransa’nın sembolü olarak görülen bu metal kule; ismini, tasarımını yapan Fransız mimar ve inşaat mühendisi olan Gustave Eiffel’den almaktadır.  

Gustave Eiffel bu kuleyi ilk inşa ettiğindeki düşüncesi; kulenin geçici olarak günümüzdeki konumunda kalması ve bir süre sonra da artık işe yaramayacağı düşünülerek kaldırılması yönündeymiş. Kesinlikle bu günkü gibi Parislilerin en gözde anıtı olacağı aklının ucundan bile geçmemiş.  

Kule, Fransız Devrimi’nin kutlamaları için düzenlenen Paris fuarına estetik bir kapı olarak inşa edilmiş ilk olarak. En başta sadece 20 yıl sergilenmesi planlanan kule, Atlantik ötesi haberleşmeye imkân tanıdığından 132 senedir geçmişten günümüze uzanan ve Paris’in imza eserlerinden biri haline dönüşmüştür. 

2) Notre Dame Katedrali 

Meryem Ana’ya adanmış olan bu gotik katedral, Seine Nehri’nin ortasındaki Île de la Cité’nin doğu kısmında bulunmaktadır. Bu katedral zamanla, aynı Eyfel Kulesi gibi, Paris’in sembollerinden biri haline gelmiştir.  

19. yüzyıl başlarında, Paris şehir planlamacıları katedralin bakımsızlığından ve tabanının çürümüş olmasını öne sürerek katedrali yıktırmak istemişler. Ünlü Fransız yazar Victor Hugo, halkın ilgisini Notre Dame’ın önemine çekmek amacıyla “Notre Dame’ın Kamburu” adlı romanını kaleme almıştır. Roman, katedralin kurtarılması için kampanya başlatılmasına öncülük ederek, katedralin yenilenmesinde büyük rol oynamıştır. 

12. ve 14. yüzyıllar arasında inşa edilen Notre-Dame de Paris, yüzyılların Fransız tarihini içine işlemiş taşlara sahip. Gotik mimari tarzında inşa edilmiş olan katedral, Paris’in 12. yüzyıldaki ekonomik ve ruhsal bir merkez olarak öne çıkan rolünü yansıtmaktadır.  

15 Nisan 2019 tarihinde, katedralin kulesi ile çatısının etrafını saran bir yangın çıktı. Kule çökse de katedralin birçok bölümü yangından çok etkilenmeden kurtuldu. Tadilat çalışmaları halen devam etse de yangını kimin başlattığı henüz belli değil. 

3) Louvre Müzesi 

1793’te açılmış olan ve aynı zamanda Fransa’nın da ilk devlet müzesi ünvanını taşıyan bu bina, ilk başta bir kale olarak yaptırılmış aslında. 1190 yılında Kral Philippe Auguste tarafından yaptırılan bu kale, 14. yy başlarında Kral V. Charles tarafından malikaneye dönüştürülmüş. ve 16.yy.da da Kral I. François burayı Kraliyet Sarayı olarak kullanmış. 

Saray olarak kullanılan dönemde, İtalya’dan getirtilen 12 tablo ile de Kraliyet Sanat Koleksiyonu’nun temelleri atılmış ve ardından geçen sürede koleksiyona sürekli eklemeler yapılmış.  

1793 yılına gelindiğinde ise Kraliyet Ailesi’nin resmi konut olarak Versailles Sarayı’na taşınmasıyla, Louvre bir müze olarak toplamda 537 adet eserle halkın ziyaretine açılmış. 

Müzenin 1793 yılındaki açılışında koleksiyonun en büyük bölümünü oluşturan resimler bugün de Dünyanın En Büyük Müzesi içerisindeki en etkileyici eserlerden. 

Koleksiyon ilk olarak Kral I. François tarafından; Michelangelo, Raphael, Leonardo De Vinci, Rosso, Primaticcio gibi efsanelerin eserleriyle başlamış ve 13.yy ile 19.yy arasında hızla genişlemiş. 

Bugün İtalyan, Fransız, İspanyol ressamlar başta olmak üzere dünyanın önde gelen sanatçılarının eserlerinden oluşan, aralarında Mona Lisa, Saint Jean Baptiste, Madame Récamier gibi eserlerin de bulunduğu koleksiyonun en değerli parçaları Louvre Müzesi Resim Koleksiyonu içerisinde sergilenmektedir. 

Louvre Müzesi koleksiyonunda 350 binden fazla eser olmakla birlikte, ziyarete açık olup sergilenen eser sayısı ise 35 bin civarındadır. 

 Eğer müzede sergilenen her bir eseri 1 dakika kadar inceleyecek olunursa, tüm eserlerin incelenmesi 35 bin dakika, yani 73 gün sürecektir. 

4) Şanzelize Caddesi (Avenue des Champs-Élysées) 

Şanzelize, Paris’in en güzel caddesi olarak gösterilmektedir. Fransızlar aralarında ise “Dünya’nın en güzel bulvarı” olarak adlandırırlamış bu caddeyi. Adını Yunan mitolojisinde “Cennet” olarak gösterilen “Elysion ovalarından” almıştır. 

Seine Nehri’nin sağ kıyısında, Louvre Müzesi’nin önündeki Tuileries Bahçeleri’nden başlayarak Zafer Takı’na uzanan yaklaşık 2 kilometre uzunluğunda, kartpostallara yakışır güzellikte bir caddedir Şanzelize. Caddeyi bir ucunda taçlandıran Zafer Takı da hem Fransa tarihinin hem de caddenin önemli bir simgesidir. 

Paris’in en lüks ve prestijli markalarının, mağazalarının ve otellerinin yer aldığı cadde son derece bakımlı ve göz alıcı güzellikteki tarihi binaları ve keyifli kafeleri, restoranları ile ünlüdür. 

Şanzelize Fransa Kralı XIV. Louis’in isteği üzerine 1664 yılında yapılmaya başlanmış ve 1670 yılında da yapımı tamamlanmış. 

Caddenin yaratılmasında ressam Le Brun, mimar Le Vau ve peyzaj mimari Le Notre görev almış. Ve bu üçlünün yarattığı cadde ve çevre düzenlemesi o kadar güzel olmuş ki başta daha kısa planlanmasına rağmen bugünkü Zafer Takı’nın olduğu yere kadar uzatılmış. 

1806 yılında ise I. Napolyon’un Fransız askerlerinin anısına yaptırdığı Zafer Takı’nın eklenmesiyle Şanzelize Caddesi bir bütünlük kazanmış.

 

5) Zafer Takı 

Zafer Takı, Charles de Gaulle Meydanı’nın ortasında, Şanzelize Caddesi’nin batı kısmında yer almakta olan, 49 metre boyunda tarihi bir anıttır.   

Bu eser, tarihi andıran bir anıt haline gelmiştir. Altında I. Dünya Savaşı’nda hayatlarını kaybediş olan Fransız askerleri için meçhul asker mezarı bulunmaktadır. Mezarın üstünde bulunan alev 1923 senesinden beri hiç sönmemektedir. Savaş gazileri ve dernekler tarafından alev, her akşam saat 18.30’da tazelenmektedir. 14 Haziran 1940 günü, yani Alman askerlerinin Paris’e girdiği gün bile, Almanların gözleri önünde mezar alevlendirilmiştir. 

6) Palais Garnier 

Paris’in dünyaca ünlü opera binası olan bu yapı, 1989 yılında inşa edilen modern Opera de Paris Bastille’nin açılışına kadar şehrin ana opera salonu olarak faaliyet göstermiş. Günümüzde ise bale ve sanatseverlerin ziyaret merkezi olarak karşımıza çıkmaktadır. Barok tarzı mimarinin 19.yy.da ki önemli eserleri arasında bulunan Palais Garnier’in yapımına 1862 yılında başlanmış ve 1875’te tamamlanmıştır. 

14 Ocak 1458 yılında, İtalyan anarşistler tarafından III.Napolyon ve eşine suikast düzenlenmiş ama şans eseri Napolyon ve ailesi kurtulmuştur. Fakat olayda, 8 ölü ve 150 civarında yaralanan olmuştur.Suikast girişiminin ertesi günü, Napolyon suikastin yapıldığı yere (günümüzde ‘eski opera binası’nın yeri) opera binası yapılmasını emretmiş. Bu işi üstlenecek mimarın seçimi için ise 29 Aralık 1860’ta yarışma tertip eilmiş. 171 kişinin katıldığı yarışmanın sonunda işi 36 yaşındaki genç mimar Charles Garnier almış ve Garnier, mimarlık hayatının ilk eseri olan bu opera binasını tasarlamıştır. Paris’te Eklektik mimarlığı temsil eden bu anıt, 16 Ekim 1923 tarihinde beri, ‘Fransız Tarihi Anıtlar’ kategorisinde yer almaktadır. 

7) Kutsal Kalp Bazilikası 

Paris’in Montmartre mahallesinde bulunan önemli bir Hristiyan yerleşimidir. 2006 yılında on milyon ziyaretçi ile Notre Dame Katedralinden sonra Fransa’da en çok ziyaret edilen anıt olmuştur Kutsal Kalp Bazilikası. 

16 Haziran 1875 tarihinde başlayan inşaat, maliyetinin tamamına yakın Fransız halkı tarafından üstlenilmiştir. Yapımı 1914 yılında biten Basilique du Sacré-Cœur, sadece I. Dünya Savaşından sonra açılmıştır. 

Roma-Bizans etkilerinde inşa edilen Bazilika’nın en dikkat çekici noktası, yine Bizans esintisinde yapılmış İsa Mozaiğidir. Fransa’nın kutsal yüreğe bağlılığını simgeler. Girişteki bronz kabartmalı kapılarda ‘İsa’nın Son Akşam Yemeği’ betimlenir. Ana girişin üstündeki revakta bulunan iki atlı heykel ise şehrin koruyucu Azizi St. Louis ve diğeri de Fransa’nın kadın kahramanı Jeanne d’Arc’tır. Kendi özgü biçimde kubbesi ise Eyfel’den sonra şehrin en yüksek gözlem kulesidir. 

https://www.instagram.com/archi101.tr/

One thought on “Paris: Aşkın Şehri

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir