Ayasofya,1. yüzyıldan bu zamana kalan nadide eserlerimizden biridir. Her ne kadar 1. yüzyıldan kalma desek de bu kültürel miras, geçirdiği yangın ve bir isyan sonrasında aldığı hasarlardan dolayı tam 3 kere yeniden inşa edilmiştir. Günümüze ulaşan hali  532-537 yılları arasında Bizans İmparatoru Jüstinyen tarafından yaptırılan halidir ve Bizans İmparatorluğu’nun hakimiyeti süresince Rum Ortodoks Patrikliği’nin merkez kabul edilmiştir. Rum Ortodoks Patrikliği’nin merkezi olmasının en büyük sebeplerinden biri ise 1000 yıl boyunca dünya üzerindeki en büyük kilise olmasıdır. 1453 yılında İstanbul’un fethi ile Müslümanların eline geçen kilise, Fatih Sultan Mehmet’in emri ile cami olarak kullanılmaya başlanmıştır.1930 yılında bakım için halka kapatılmış ve Bakanlar Kurulu’nun tavsiyesi üzerine müzeye dönüştürülmüştür. 2020 yılında ise tekrardan ibadethane olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Ayasofya

Ayasofya’nın Mimarisi

Ayasofya, mimari açıdan incelendiğinde bazilika planı ile merkezî planı birleştiren, kubbeli bazilika tipinde bir yapıdır. Kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle de mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele alınır. Bu yapının en önemli özelliklerden bazıları da boyutu ve mimari ögeleridir. Yapıldığı dönem incelendiğine, bu dönemlerde kubbeli bir bazilika yapısına rastlanmaz. Yapının kubbesinin boyutu düşünüldüğünde ve zaman akışına bakılacak olunursa, dönemin en özgün ve etkileyici tasarımlarından biri olduğundan söz edilebilir. Böylesine büyük kubbeli bir iç mekana daha önce rastlanmamıştır.

Ayasofya; büyük kubbesi, göz alıcı ve ihtişamlı mozaikleri, yapımında kullanılan ince işçilik ile günümüzde dahi güzelliğini koruyan bir yapıdır. Ayasofya’yı diğer kiliselerden ayıran en büyük özelliklerden biri ise  ölçülerinin bir kilise için alışılmamış büyüklükte olmasıdır. Orta mekana hakim olan kubbenin büyüklüğü ve yüksekliği alışılmış kiliselerden çok daha büyüktür.

Ana mekanı örten kubbenin zeminden yüksekliği 55.60 metre, çapı ise kuzey güney doğrultusunda 31.87 metre doğu batı doğrultusunda ise 30.86 metredir. Aslında anlattığımız bu görkemli kubbe, 532-537 yılları arasında inşa edilmemiştir. Bu inşaat sırasında yapılan kubbe, 558 yılına gelince yıkılma tehlikesi geçirmiştir. Miletli İsidorius’un aynı ismi taşıyan yeğeni, tüm hesaplamaların ardından bu görkemli kubbeyi yeni baştan inşa ettirmiştir.

Ayasofya inşa edilirken, yapımında mermer, taş ve tuğla kullanılmıştır. Kubbenin depremlerde kolay yıkılmaması için Rodos toprağından özel olarak üretilen, hafif ve sağlam tuğlalar özenle muhafaza edilerek temin edilmiştir. İç yüzeyler tuğla üzerine çok renkli mermer, kırmızı ya da mor porfirler ve yapımında altın kullanılmış mozaiklerle kaplanmıştır. Sütunlar kullanılarak iç mekan bölünmüş ve ferah ancak apayrı iç mekan kullanımı sağlanmıştır. Yine bu sütunların üstünde Jüstinyen ve eşi Theodora’nın isimleri de yazılıdır, ikisi arasında efsanevi bir aşk olduğu ve Ayasofya’nın yapımı için Theodora’nın Jüstinyen’i teşvik ettiği söylenir.

19. yüzyılda restorasyon çalışmaları sırasında bina dıştan sarı ve kırmızı tonlarına boyanmıştır. Bizans mimarisinin baş eseri olmakla beraber; paganlık, Ortodoksluk, Katoliklik ve İslam’dan derin izler taşıyan bu yapı dinsel bir ögedir. Tarihin ileri gelenleri tarafından halklara bahşedilmiş bir armağandır. İnanma, ait olma ihtiyacından doğan ibadet etme duygusunu, ibadetten sonra ulaşılan huzuru, Tanrı’ya ve inançlara olan bağlılığı estetikle birleştiren yapı, mimarlık tarihinin de en mühim meyvelerindendir.

Ayasofya’da bulunan dört minareden birincisi, Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Kalan 3 tane ise zamanla Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Ayasofya’nın holünde 1740 yılında inşa edilmiş olan, tek odalı bir ilkokul ve barok şadırvan bulunmaktadır. Aynı zamanda bahçesinde birden fazla sultan ve padişahın türbeleri bulunmaktadır. Bunlar;  II. Selim ve eşi Nurbanu Sultan, kızları Gevherhan, İsmihan, Fatma sultanlar ile şehzadeleri Süleyman, Osman, Cihangir, Mustafa, Abdullah ve III. Murad’ın oğulları ve kızlarıdır.

Ayasofya’nın içine girildiğinde, ferah ve etkili havası insanı hemen kendine çeker. Biri sade, diğeri mozaiklerle süslenmiş olan çift narteks (bazilika girişi) bulunur. Bu nartekslerde bulunan mozaikler, bazilikayı 3. defa yaptıran Jüstinyen zamanından kalmadır. Bu mozaiklerin parlaklığının ve çekiciliğini sağlayan şey, içinde bulunan altınlardır.

Ayasofya’nın İçinde Bulunan  Sultan I. Mahmud Kütüphanesi;

Ayasofya Kütüphanesi olarak da bilinen Sultan I. Mahmud Kütüphanesi, Sultan I. Mahmud tarafından kurulmuş ve açılışı 21 Nisan 1740’ta yapılmıştır. Tarihçi Subhi Mehmet’e göre kütüphane kurulduğunda, 4000 eserden oluşan bir koleksiyona sahipti. Bu koleksiyonun bir bölümü Hazine-i Amire’den gelen, diğer bölümü ise sadrazam, şeyhülislam, Darüssaade ağasının ve diğer devlet insanlarının I. Mahmud’a hediye ettiği kitaplardan oluşmaktadır. Buradaki kitapların kataloğunda, I. Mahmud’un kütüphaneyi kurmasına ilişkin bir giriş, Haremeyn müfettişinin, Anadolu ve Rumeli kazaskerlerinin tasdik mühürleri yer almaktadır.

Diğer yazılarımız için tıklayınız

Bizimle iletişime geçin.

One thought on “Ayasofya

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir