Bugünkü yazımızın konusu, başlıktan da anlaşıldığı üzere, tarihin en görkemli opera binalarından biri olarak kabul görülen Viyana Opera Binası. Yazıda da değineceğimiz usta sanatçı Mozart’ın bestelerinden biri olan Requem’in kollarına bırakın kendinizi. Bırakın Mozart sizi başka dünyalara götürsün, tıpkı bir zamanlar bu binada yapmış olduğu zamanlardaki gibi…
Viyana Opera Binası’nın Yapılış Süreci
Wiener Staatsoper olarak da bilinen Viyana Opera Binası inşaatı için 1860 yılında düzenlenen yarışmanın kazananı iki Avusturyalı mimar olmuştur. Yapı, yarışmanın kazananı olan August Sicard von Sicardsburg ve Eduard van der Nüll tarafından planlanmış, Rus asıllı mimar Josef Hlávka da binanın tasarlanma sürecine katkıda bulunmuştur.
1861 ila 1869 yılları arasında inşa edilen yapının açılışı, inşaatının bittiği yıl yapılmıştır. O dönem hayatlarını Viyana’da idame ettiren kesim Mozart’ın Don Giovanni operası eşliğinde düzenlenen görkemli bir açılışa tanıklık etmişlerdir. Keşke her birimiz o insanlar kadar şanslı olabilsek demek geliyor insanın içinden.
Her güzel olayın peşinden kötü bir olay gelmek zorundaymışçasına bir trajediye tanıklık ediyor bu dönem insanı. Binanın acımasızca eleştirilere maruz kalması üzerine Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph tarafından binaya “tren istasyonu” benzetmesi yapılmış ve bu süreç, baskılara yenik düşen Mimar Eduard van der Nüll’ın hayatına son vermesiyle sonuçlanmıştır.
Yaşanan bu trajik olaydan uzun yıllar sonra ll. Dünya Savaşı esnasında Amerikan bombardımanları sonucu epeyce zarar gören bina, 1955 yılına kadar ön cephesi ve merdivenleri haricindeki kısımları yeniden tasarlanarak halkın beğenisini kazanmış ve zamanla Avusturya için milli bir simge haline gelmiştir.
Ayrıca bu opera binasında kusursuz denilebilecek düzeyde performanslar sergilenmesine rağmen, 1938-1945 Nazi döneminde neredeyse tüm oyuncular kovulmuş ya da öldürülmüştür. Bu tür trajediler elbet ki tarihte ilk defa görülmemiştir ve son da olmayacaktır.
Heykellerle dolu duygu yüklü bir süslemeye sahip olan bu yapının ön cephesinde karanlık birer silüet misali gözümüze çarpan her bir heykel, farklı bir duygu durumunu temsilen kullanılmıştır. Bu beş heykel soldan sağa doğru: kahramanlık, trajedi, fantezi, komedi ve aşkın vücut bulmuş halleridir adeta.
Opera ve sanatseverler için biçilmiş kaftan niteliğindeki bu yapı aynı zamanda Viyana Devlet Operası Orkestrası’nda üç yıl süren deneme sürecini tamamlamış müzisyenler arasından seçilen Viyana Filarmoni Orkestrası adındaki eşsiz bir orkestraya da ev sahipliği yapmaktadır.
Viyana Opera Binası, günümüzde müze ve opera binası olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.
İç Tasarımı
Opera binasının ana girişinde, Joseph Gasser tarafından büyük uğraşlar sonucu ortaya çıkan 7 ayrı sanat dalını simgeleyen 7 farklı heykel bulunmaktadır. İnce mimari detaylarla süslenmiş olan bu yapının içi de en az dışı kadar görülmeye değer.
Opera Salonu
Dünyanın görkemli opera salonu olarak bilinen salonlarından birine sahip olan Neo-Rönesans stilinde tasarlanan yapı, çeşitli sahne gösterilerine ev sahipliği yapmaktadır. Gösterilerin fiyatları ateş pahası olmasına rağmen bu salonun dolup taşması kaçınılmazdır. Eğer siz de böylesine güzel bir atmosferde seyirci olmak isterseniz biletlerinizi gösteriden birkaç hafta önceden almanız gerekiyor ve operanın hakkını vermek istiyorsanız atmosfere uygun kıyafet seçimleri yapmanızı tavsiye ederim. Aksi takdirde garip bakışlara maruz kalabilirsiniz.
Eğer olur da yolunuz bu güzel kente düşerse Viyana Opera Binası’nı ziyaret etmeyi sakın unutmayın!
Don Giovanni
Don Giovanni; müziklerinin Mozart’a, librettosunun ise Lorenzo Da Ponte’ye ait olduğu iki perdelik bir opera eseridir. Bu eser, Viyana Opera Binası’nın açılış gününde seyircilerle buluşmuştur. Günümüzde de dünyanın dört bir yanında sahnelenmeye devam etmekte ve sinema uyarlamaları yapılmaktadır.
Wolfgang Amadeus Mozart Kimdir?
1756 yılında Ocak ayının 27. günü Salzburg’da ileride Klasik Müziğe damgasını vuracak bir deha dünyaya gelmiştir: Wolfgang Amadeus Mozart.
Mozart, sevgi dolu bir ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Sanki bütün müzik bilgilerine doğuştan sahipmiş ve bunu ortaya çıkarmak için doğmuşçasına, henüz üç yaşındayken, ablası gibi müzik eğitimi almak istediğine karar vermiş ve kendi yolunu çizmeye başlamıştır. Daha beş yaşındayken kendi bestelerini oluşturmaya başlayan ve üretkenliğinden ödün vermeyen müzik dehasının hayattaki en büyük şanslarından birisi, babası Leopold’un nitelikli bir müzisyen olmasıdır.
Ne kadar özel bir çocuk olduğunu her fırsatta kanıtlayan Mozart, kendi kendine keman çalmayı öğrenmesi ve piyanodaki üstün yeteneklerini sergilemesi üzerine zamanla babasının ilgi odağı haline gelmiştir. Birlikte Mozart’ın eğitimine büyük katkılar sağlayan turnelerin eşlik ettiği seyahatlere çıkarak evden uzun süre ayrı kalmış ve baba oğul birlikte eşsiz deneyimler edinmişlerdir. Fakat tabii ki her şey göründüğü kadar mükemmel olmamıştır. Böyle söylüyorum çünkü bu dönemler küçük Mozart’ın zaman zaman hastalıklarla boğuştuğu oldukça sancılı geçen süreçlerle sonuçlanmıştır.
Hayatına ve de dolayısıyla müzik kariyerine yön veren seyahatler bu şekilde başlamış, ilk seyahat noktalarından olan Viyana, Mozart’ın hayatının dönüm noktalarından birisi haline gelmiştir. Şu an kendisini tanıyor olmamızı sağlayan birçok besteyi Viyana’da yapmış ve ne yazık ki yine burada bestelemeye başladığı Requem’i 5 Aralık 1791 tarihinde ölümüyle birlikte yarım kalmıştır.
Mozart karşısına çıkan her türlü insanı kendine hayran bırakacak kadar yetenekli ve bir o kadar da çalışkandı. Naif, zeki ve üretken bir insan olarak nitelendirilmesinin yanısıra 9 yaşındayken ailesi için piyano çalmakta olduğu Fransız Prenses Marie Antoinette’ e, sarayda yere düşmesi üzerine kendisine yerden kalkması için yardım etmesi sonucu evlilik teklif edebilecek kadar deli cesaretine sahip olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Aloisia’ya gelecek olursak. O, hayatını müziğe adamış ve hayattan soyutlanmış bu dehayı kendine aşık edebilecek güzelliğe ve yeteneğe sahip Alman asıllı bir sopranoydu. Mozart; tutkunu olduğu müziği, hayran duyulası sese sahip olan bu kadınla paylaşmak için adeta yanıp tutuşuyordu. Leopold’un oğlunun bu durumundan endişelenmesi üzerine ikilinin yolları bir kere ayrılmış, tekrardan yolları kesişse de ikili için hiçbir şey eskisi gibi olmamıştır. İlerleyen yıllarda ise Aloisia’nın kardeşi Constanze ile evlenmiştir. Babasının bu durumdan da memnun olmadığını söylememe gerek yok sanırım.
“Duygularımı şiirle aktaramam, şair değilim; kendimi gölgeler ve ışıkla ifade edemem, ressam değilim; düşüncelerimi hareketlerle de açıklayamam, dansçı değilim. Ama bunların hepsini seslerle yapabilirim. Ben bir müzikçiyim.”
Wolfgang Amadeus Mozart
Wolfgang Amadeus Mozart; kimileri için bir idol, kimileri için ise mutlaka bir yerlerde karşısına çıkıp yüreğine dokunmuş bestelerin sahibidir. O, hayatı boyunca diğer seçenekleri yok sayıp her defasında müziği seçmiştir. İnsanlık tarihinin en yetenekli ve yetkin bestekarlarından birisidir Mozart. Bu konuda hemfikiriz. Bizler ” 35 yaş, yolun yarısı! ” diye düşünürken o 35 yılık kısacık ömrüne 626 adet eser sığdırmıştır. Kendisinden sonraki müzisyenlerin hayat görüşlerini, yapmakta oldukları müziği epeyce etkilemiştir.
Çoğumuz için “gereğinden fazla” denilebilecek kadar anlam yükleyip önem vermiştir müziğe ve müziğin onun için nefes almak kadar doğal ve gerekli olduğu da aşikardır. Zaten bu tür niteliklere sahip olmayan bir insandan senede yirmiden fazla nitelikli eser ortaya koymasını beklemek çok da akıl kârı değil doğrusu.
Mevzubahis müzik olduğunda amaç insanın ruhuna dokunmaksa eğer, kendisinin bunu layıkıyla yerine getirdiğini söyleyebiliriz. Her bir bestesine ruhundan bir parça katmayı da ihmal etmediği apaçık ortadadır bana kalırsa.
Sizler için yapmış olduğum bu araştırmayı ölüm sebebi hala muamma olan müzik dehası Mozart’ın son sözleriyle noktalamak istiyorum.
“Ölümün tadı dudaklarımda… Bu dünyadan olmayan bir şey hissediyorum”
Wolfgang Amadeus Mozart