Transamerica Piramidi’nin Tarihçesi ve Yapılış Aşaması

Transamerica Binası, Amerika Birleşik Devletleri’nin San Francisco kentinde 1972 yılında inşa edilmiş piramit şeklinde bir gökdelendir. 1969 yılının başında Transamerica şirketinin başkanı John R. Beckett tarafından ünlü mimar William Pereira binanın inşası için görevlendirilmiştir. Şirket başkanı John Beckett’in amacı yalnızca kendi şirketinin ana merkezini inşa ettirmek değil aynı zamanda San Francisco’nun en yüksek katlı binasını inşa ettirmekti.

Transamerica Şirketi, San Francisco’daki genel merkezin inşası için Transamerica Binası’nın projesini açıkladıklarında, dikilitaş şeklindeki binanın 1969’da şehirle hiçbir ilişkisinin olmadığını gerekçe gösteren bir halk isyanı ile karşı karşıya kaldı. Projenin düzensiz şekli, kamuoyunda eleştirilere neden olsa da yıllar geçtikçe yapı şehrin ikonik bir yapısı haline geldi. William Pereira’nın sivrilen “piramit” şekli, kulenin profilini daraltmak ve yakındaki sokaklarda oluşan gölgeyi azaltmak için tasarlanmıştır. Bu tasarım, aşağıdaki sokaklar için olabildiğince fazla ışık isteyen Transamerica Şirketi’nin eski CEO’su John Beckett tarafından talep edilmiştir.

Transamerica Binası

Üçgen şeklindeki gökdelen, 2018’de Salesforce Tower tarafından geçilene kadar yaklaşık yarım yüzyıl boyunca San Francisco’nun en yüksek binası olma unvanını elinde bulunduruyordu. 260 metre yüksekliğindeki bina, inşasının bittiği günden itibaren San Francisco kentinin mimari karakterine önemli bir yenilik getirmiştir.

Genel Özellikler ve Detaylar

9 m kalınlık ve 15,85 m derinliğe sahip yapının temelleri, çelik kirişlerle birleştirmek kaydıyla 24 saat kesintisiz beton dökülerek oluşturulmuştur. Depremler sırasında hareket etmek üzere tasarlanmış bu temel, kompakt bir raylı ünite oluşturmak suretiyle meydana getirilmiştir. Binanın temeli yaklaşık 487 kilometrelik çelik çubuklarla güçlendirilmiş ve 12.000 metreküp beton kullanılmıştır.

Transamerica Binası’nın yapısı, şehirde sık sık meydana gelen depremlere dayanacak şekilde dikkatlice inşa edilmiştir. 7.1 büyüklüğündeki Loma Prieta depremi, Körfez Bölgesi’ni 1989 yılında sarstığında piramidin 48 katı bir dakikadan fazla sarsılsa da bina hasar görmemiş ve kimse ciddi şekilde yaralanmamıştır. Transamerica Piramidi’nin bu tür aşırı koşullarda yapısal davranışı, genellikle güçlü depremlerin vurduğu bu bölgedeki sismik sarsıntılara dayanacak şekilde tasarlanan binanın özenli yapısal mühendisliğine bağlanabilir.

Transamerica Piramidi tüm bunlarla birlikte bazı ilginç özellikleri bünyesinde barındırıyor. Bu ilginç özellikleri sizler için sıraladık:

● Transamerica Şirketi, genel merkezini Baltimore’a taşımasına rağmen şirket logoları için hala Transamerica Piramidini kullanıyor. Bu durum yapının ne denli değerli olduğunu gözler önüne seriyor.

● Sıkıştırılmış beyaz quartzla kaplı olan Transamerica Piramidi’nin parlak rengini koruması için dış cephesine 10 yılda bir bakım yapılıyor ve bu bakım oldukça uzun bir zaman sürüyor.

● Dar piramidin şekli, güneş ışığının aşağıdaki sokaklara engellenmemesini sağlamak için tasarlandı.

● Binada içeriden yıkanabilmeleri için döndürülebilecek şekilde tasarlanmış toplam 3.678 pencere bulunuyor.

● Yapının şeklinden dolayı asansörler binanın geometrisi şeklinde ilerleyemiyor. İki kanattan meydana gelen yapıda 29. kattan sonra doğu kanadında asansör, batı kanadında ise merdiven bulunuyor.

● Transamerica Piramidinin çevresinde yarım dönümlük halka açık bir park bulunuyor. Bu eşsiz güzellikteki minik park, peyzaj mimarı Tom Galli tarafından tasarlanmış ve yakındaki Santa Cruz Dağları’ndan bölgeye nakledilen bir dizi sekoya ağacı ile donatılmıştır. Parkta bulunan gölette ise bir zamanlar burada bulunan bir gazete ofisinde çalışan Mark Twain’e hediye olarak sıçrayan kurbağa heykelleri bulunmaktadır.

● San Francisco Körfezi’nin sahil şeridi eskiden Montgomery Caddesi’ne kadar geldiğinden, birkaç düzine batık geminin gövdeleri, günümüz inşaat kazılarıyla ortaya çıkarıldı. Bu batık gemilerinin en ünlüsü ise 1849’da Transamerica Piramidi’nin tabanından sadece birkaç metre uzakta karaya oturan The Niantic’ti.

Transamerica Binası, başlangıçta şekli ve yüksekliği nedeniyle sevilmemesine rağmen, günümüzde San Francisco şehrinin bir sembolü haline gelmiş ve on yıllardır şehri simgeleyen kurumsal logoları, turistik hatıraları ve kartpostalları süsleyen ikonik bir yapı haline gelmiştir.

Tüm yazılarımız için tıklayınız.

Bizimle iletişim geçin!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir